1890'lı yıllarda IV. John Jacob Astor, aile servetinin varisi olarak Amerika'nın önde gelen okullarına gitme fırsatı bulan genç ve yakışıklı bir adamdı. Okuldan sonra aile işini devralmak üzere New York'a dönen Astor, servetini Astoria Oteli'ni inşa etmek için kullandı. Karısı Ava, sosyetenin yükselen yıldızı olarak kayınvalidesinin izinden gidiyordu. Sosyal açıdan aktif olan bu kadın, Kasım 1909'da iki güzel çocuğun varlığına rağmen kocasına boşanma davası açtı. Sosyetenin yeni gündemi Astor'un sadakatsizliğiydi. Kulaktan kulağa yayılan bilgilerin içinde boşanma şartlarının son derece katı olduğu düşüncesi vardı. Sosyete Astor'un mahkeme izni olmadan bir daha New York'ta evlenemeyeceğini öğrenmişti. 10 milyon dolarlık bir anlaşmadan sonra çiftin yolları ayrıldı. 18 yaşındaki oğulları Vincent babasıyla beraber yaşarken, Ava yedi yaşındaki kızlarının velayetini üstlenen taraf olmuştu. Ava boşandıktan sonra bile sosyetenin demirbaşlarından biri olarak kaldı. Ayrılıklarının üzerinden beş ay geçmişti ki Rhode Island'da yolları yeniden kesişti. Ancak Astor, eski karısının varlığını öğrenir öğrenmez ondan kaçınmak için oğluyla birlikte Bar Harbor'a doğru yola çıktı. O sıralar baba-oğul keyifli bir tatilden başka bir şey düşlemiyordu. Fakat çizilen sınır, tatil beldesine ulaştıktan kısa bir süre sonra Madeleine isminde güzel bir kıza rastlayana kadardı. Madeleine ve kardeşini tenis oynarken gören Astor, oğluyla beraber kızlara maç talebinde bulundu. Maçın sonunda 46 yaşındaki iş adamının 17 yaşındaki genç güzellikle samimiyet kurma telaşı açıkça görülebiliyordu. Sosyetenin dedikodu ağına düşmeleri uzun sürmedi. Bu sayede Madeleine, sosyeteye ilk çıkışını gerçekleştirdiği sırada neredeyse tanıdık bir simaya dönüşmüştü. Gönüllü bir kadın kuruluşu tarafından çabucak benimsendi. Sık sık diğer hayvanseverlerle bir arada bulunuyordu. Faaliyetleri ile gittiği yerlerin onur konuğu haline geldi. Bir gün opera izlemeye annesiyle birlikte gitmişti. Ancak Astor'un özel oturma alanında görülmeleri hoşnutsuz bakışları artırdı. Halka açık bir şekilde ilişkilerini ortaya serdikten sonra, 1911'in bir bahar günü, Madeleine Talmagegezete manşetlerinin vazgeçilmez kişisi oldu. Spekülasyonlar aylar boyunca devam etti. Gazeteler, iş adamı John Jacob Astor ile evlenme ihtimalini yazıyordu. Çalkantılar arasında pek çok kadının kalbi kırılmıştı. Bazıları ilişkilerinin geçici bir heves olma umuduna tutundu. 1 Ağustos 1911'de bu umut tamamen yıkıldı. Madeleine'nin babası çiftin nişan haberini duyurmuştu. Düğün tarihi henüz belirsizdi. Genç bekarlar arasında Madeleine'ine karşı öfke büyüktü. Kadınların tavrı bir yana, bu birlikteliği aradaki yaş farkı nedeniyle kınayanlar olmuştu.
İlişkilerinin temelinde aşk vardı
Dini çevrelere göre çiftin yakınlığı “güzelliğin fethi” ve “yoğun şehvet” olarak değerlendirilebilirdi. Madeleine, kamuoyu tarafından kınanmakla kalmamış, aynı zamanda genç kadınlardan tehdit mektupları almıştı. Yakın zamanda “sinir bozukluğu” yaşaması şaşırtıcı değildi. Üstelik bir zamanlar Caroline SchermerhornAstor tarafından yönetilen New York sosyetesinin başlıca grubu arasında reddedilmişti. Ağustos sonu hastalığından kurtulduğu söylenen Madeleine hakkında yeni bilgiler yayıldı. Söylentiye bakılırsa, müstakbel nişanlısı 30 bin dolarlık bir nişan yüzüğü hediye etmişti. Daha sonra basın aracılığıyla çiftin evlilik sözleşmesi imzaladığı duyuldu. Yakın çevreye göre ilişkilerinin temelinde aşk vardı. İddia edildiği gibi şehvete ve zenginlik anlayışına dayanmıyordu. Sonunda Astor, Madeleine ile evlenebilmek için önüne çıkan her engeli aşmakla uğraştı; bazı din adamlarına para teklif edecek kadar ileri gitmişti. Bir noktada töreni gerçekleştirmeyi kabul eden bir rahip bulundu. Göz alıcı çift, 9 Eylül 1911'de karı koca olmayı başarmıştı.
Balayı Titanic gemisinde sürdü
Evlendikten sonra, uzun sürmesi planlanan bir balayına çıktılar. Mısır'a gitmek ve Avrupa'yı dolaşmak sürece dahildi. Gezinin belli bir kısmında Madeleine hamile kalmıştı. Bay Astor, ilk çocuklarının Amerika'da doğmasını istiyordu. Karısının sağlığı için eve geri dönüş planı yaptı. Güvenli seçeneğin batmaz denilen “ Titanic” olduğuna inanıyordu. Vakit kaybetmeden bilet ayırttı. Yolculukları boyunca çifte, Astor'un uşağı, Medeleine'nin hizmetçisi, özel hemşiresi ve köpeği eşlik edecekti. Bay Astor, tercihleriyle servetinin hakkını veriyordu. Geminin en iyisi olarak kabul edilen birinci sınıf süit odayı seçmişti. Çift 14 Nisan 1912'ye kadar gemi yolculuğundan bir an olsun pişmanlık duymadı. Okyanusun güzelliği, sosyal hayatının getirileri, müzik ve dans ile sarhoş olmuşlardı. Aynı günün gecesinde, John Jacob Astor, karısına geminin bir buzdağına çarptığı haberini vermek zorunda kaldı. Kaptan Edward Smith tarafından hasarın ciddi olmadığı söyleniyordu. Güven verici sözlere rağmen gemiye çözülmesi güç görünen bir kargaşa hakimdi. Yelkovan ve akrep ilerliyordu. Bitmek bilmeyen sarsıntının ardından ağlayan ve yalvaran insanların çığlıkları okyanusa dağıldı. Böylesine korkunç bir tabloda John Jacob Astor'un sakinliği göze çarpıyordu. Belki de mühendisler'e, kaptana ve hatta demir sütunlara güvenmişti. 15 Nisan'a bağlanan gecede, Astor çifti hala gemideydi. Zamanın çoğunu spor salonunda mekanik bir ata binerek geçirdiler. Diğer yolcuların bir bir dağıldığı ve canlarını kurtarma pahasına kaçış yolu aradıkları vakit, fikirleri, değişmişti. John Jacob Astor, Madeleine'i daha kalın giysiler giyinmesi için teşvik etti.
Güvertede üçüncü sınıf bir yolcu olan Leah Aks ve bebeğiyle karşılaştılar. Madeleine, bebeği soğuktan korumak adına kendi eşarbını verdi. Saat 1:45 civarıydı. Astor tüm umutlarını yitirmiş gibi görünüyordu. Üç personeli de yanlarına alarak cankurtaran botlara doğru ilerlediler. Burada can simidi giydikten sonra, karısını ve doğmamış çocuğunu kurtarmanın yollarını aramaya başladı. Kalabalığın arasında, MadeleineAstor, hizmetçisi ve özel hemşiresiyle beraber 4 numaralı cankurtaran botuna alındı. John Jacob Astor ve uşağı erkek oldukları gerekçesiyle arkada kalmıştı. Son ana kadar genç karısının üzerinde titredi. Hamileliği nedeniyle onu telaşlandırmak istemiyordu. Filika aşağıya inerken haykırdı: “Deniz sakin, iyi olacaksın. Emin ellerdesin ve seninle buluşacağım.” Bu sözlerden sonra onu bir daha göremedi. Saat ilerlemeye devam ediyordu. 2.20 civarında gemi karanlık sulara battı. Binlerce insanın ölüm anına tanıklık edilmişti. Okyanusun ortasına istiflenenler kimi zaman bir eşya parçasına, kimi zaman bir insana tutunuyordu. Kadınlar yerini almaya çalışan gaspçılarla uğraşıyordu. Madeleine metanetini yitirmedi. Hayatta kalanlar için geri döndüklerinde elinden gelen yardımı yapmıştı. İçi içini yese bile belli etmedi. Ne de olsa kocası onunla yeniden buluşacaklarını söylemişti.
Üç kadının hayatını kurtararak kahraman oldu
Cankurtaran botlarından herhangi birinde kocasına rastlayacağı umuyordu fakat bu düş gerçekleşmedi. Aşırı stres ve şok yatak istirahatine neden olmuştu. Astor'un cesedi, 22 Nisan'da CS Mackay-Bennett adlı kurtarma gemisinin çalışmalarıyla ortaya çıktı. Cesedi oğlu Vincent tarafından teşhis edildi. Astor'u tanımanın en iyi yolu, üzerinde bulunan cep saati ve ceketinin içine dikilen isminin baş harfleriydi. Astor, üç kadının hayatını kurtardığı için kahraman olarak anıldı. Dul eşi Madeleine, Titanic trajedisinden aylar sonra bir oğul dünyaya getirdi. Oğluna babasının ismini vermeyi tercih etti. “Daily Telegraph” gazetesinin New York muhabiri, 8.15'de dünyaya gelen bebeğin ülke çapında sempati kazandığını açıkladı. Astor'un vasiyeti üzerine servetinin büyük kısmı oğlu Vincent'e kaldı. Yeni karısı ve doğmamış çocuğuna 100 bin dolar ve 5 milyon dolarlık vakıf fonu, bırakmıştı. Vasiyetin tek şartı Madeleine'nin evlenmemesiydi. Yeniden evlenecek olursa, yalnızca 100 bin dolara idare etmesi gerekecekti. Bunlar hayatının baharında olan biri için son derece katı kurallardı. Bu nedenle, 1916'da tıpkı bir önceki evliliğinde yaptığı gibi aşkı tercih etti. Basit bir törenle dünyaevine giren Madeleine, ona ün kazandıran soyadından, evinden ve parasından bir çırpıda vazgeçti.