Türk Kahvesi, Türkler tarafından keşfedilen kahve hazırlama ve pişirme metodunun adı. Özel bir tadı, köpüğü, kokusu, pişirilişi, ikramı; kısacası, kendine özgü bir kimliği ve geleneği bulunuyor.
Kahwa'den Kahve'ye dönüşüm
900'lü yıllar öncesinde Etiyopya'da, Galla Kabilesi kahve çekirdeğinin uyarıcı etkisini keşfeder. Kahve çekirdeği kavrularak dövülür ve yağla karıştırılarak top haline getirilir. 1000'li yıllara gelindiğinde kahve, Arap tacirlerin Orta Doğu'ya getirdiği bitkinin dikimine başlanarak bitkinin çekirdeği kaynatılarak elde edilir ve “kahwa” olarak adlandırılır.
Avrupa ile tanıştırdık
Önceleri Arap Yarımadası'nda kahve meyvesinin kaynatılması ile elde edilen içecek, bu yepyeni hazırlama ve pişirme metoduyla gerçek kahve lezzetine ve eşsiz aromasına kavuşmuştur. Kahve ile Türkler sayesinde tanışan Avrupa; uzun yıllar kahveyi, Türk kahvesi olarak bu yöntemle hazırlayıp tüketmiştir.
Tekniği bize has
Güney ve Orta Amerika menşeili, arabica türü, yüksek kaliteli kahve çekirdeklerinden harmanlanan ve titizlikle kavrulan Türk Kahvesi, çok ince öğütülür. Bir cezve yardımıyla su ve isteğe göre şeker ilave edilerek pişirilir. Küçük fincanlarla servis yapılır. İçilmeden önce telvesinin dibe çökmesi için kısa bir süre beklenir.
Diğer metotlara nazaran, Türk metodunda kahvenin kaynatılması özellikle tercih edilen bir şey. Elde edilen kaynama, çok hafif bir kaynamadır ve çoğunlukla ciddi bir ısı artışından ziyade ısınan su ile çok ince öğütülmüş kahvenin etkileşimidir.
Tıbben de kullanıldı
17. yüzyılın ilk yarısında, kahve hala egzotik bir içecekti ve şeker, kakao ve çay gibi az bulunan diğer maddeler gibi başlangıçta üst sınıf tarafından pahalı tıbbi ilaçlar gibi kullanılıyordu. Sonraki 50 yılın ardından, Avrupalılar bu Arap içeceğinin sosyal ve aynı zamanda tıbbi faydalarını keşfetmişlerdi.
İtalya'ya giriş hikayesi
1650'lerde kahve, İtalyan sokaklarında; kahve, çikolata ve likör de sunan aquaccdratajo veya limonata satıcıları tarafından satıldı. Venedik'in ilk kafesi 1683'de açıldı. Sunduğu içeceğin ismini alan "caffe" (Avrupadaki diğer yerlerde cafe olarak yazılır) kısa sürede eğlenceli dostluklar, neşeli sohbetler ve lezzetli yiyeceklerle eş anlamlı bir hale geldi.
Yemen Valisi İstanbul'a getirdi
1543 yılında Yemen Valisi Özdemir Paşa, lezzetine hayran kaldığı kahveyi İstanbul'a getirdi.Türkler tarafından bulunan yepyeni hazırlama metodu sayesinde kahve, güğüm ve cezvelerde pişirilerek Türk Kahvesi adını aldı.
Tahtakale'de ilk dükkan
İlk olarak 1554 yılında Tahtakale'de açılan ve tüm şehre hızla yayılan kahvehaneler sayesinde halk kahveyle tanıştı. Günün her saati kitap ve güzel yazıların okunduğu, satranç ve tavlanın oynandığı, şiir ve edebiyat sohbetlerinin yapıldığı kahvehaneler ve kahve kültürü dönemin sosyal hayatına damgasını vurdu.Saray mutfağında ve evlerde yerini alan kahve, çok miktarda tüketilmeye başlandı. Çiğ kahve çekirdekleri tavalarda kavrulduktan sonra dibeklerde dövülerek cezvelerde pişirilmek suretiyle içiliyor ve en itibarlı dostlara büyük bir özenle ikram ediliyordu.
Seyyahlar adını yaydı
Kısa sürede, gerek İstanbul'a yolu düşen tüccarlar ve seyyahlar gerekse Osmanlı elçileri sayesinde Türk Kahvesinin lezzeti ve ünü önce Avrupa'yı oradan da tüm dünyayı sardı.