Çevre, İklim ve Sağlık için İş Birliği Projesi (ÇİSİP) ve Temiz Hava Hakkı Platformu çatısı altında bir araya gelen STK'lar ve kurumlar, Türkiye'de hava kirliliği kaynaklı ölümlerin arttığına dikkat çekerek, Türkiye'nin Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ)'nün 2021 yılında revize edilerek aşağı çekilen sınır değerlerini benimsemesi ve önlem alması çağrısını yineledi. DSÖ, hava kalitesini ve kirlilik seviyelerini belirlemede en önemli ölçüt kabul edilen PM2.5 sınır değerini 2021 Eylül ayında güncelleyerek 10 mikrogram metreküpten 5 mikrogram metreküpe düşürmüştü.
Türkiye, hava kirliliğinin en yoğun yaşandığı ülkelerden biri. Hava kirliliği, Türkiye ve dünyada en fazla ölüme neden olan çevre kirliliği olarak öne çıkarken; bulaşıcı olmayan hastalıklar arasında yüksek tansiyon ve sigara kullanımından sonra üçüncü sıradaki ölüm nedeni. Türkiye'de de 2017 - 2019 yılları arasında hava kirliliği nedeniyle trafik kazalarının neredeyse 6-7 katı kadar ölüm yaşandı. Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ)'nün 2021 yılında güncellediği değerler, hava kirliliğinin daha önce tahmin edilenden daha zararlı olduğunu gözler önüne seriyor. Avrupa Komisyonu 2022'nin ikinci yarısında hava kirliliği sınır değerlerini revize etmeye hazırlanırken, Türkiye'nin 2029 için belirlediği ince partikül madde (PM2.5) kirliliği limiti, DSÖ sınır değerlerinin 5 katı. Sağlık uzmanları, hava kirliliğinden kaynaklanan milyonlarca can kaybının önlenmesi için Türkiye'nin de DSÖ'nün yeni sınır değerlerine uymasını talep ediyor. Türkiye'nin DSÖ kılavuz değerlerine uyması durumunda hava kalitesi artacak, hava kirliliğinin insan sağlığına olumsuz etkileri de önemli ölçüde bertaraf edilecek.
Türkiye'de mevcut durumda ise hava kalitesi DSÖ'nün halk sağlığını korumak için belirlediği güncel sınır değerlerini de, bir öncekini de karşılamıyor. Hava kalitesini ölçen bu değerlere göre Türkiye'de hiçbir yerde hava kalitesi sağlıklı düzeylerde değil yani Türkiye'deki hava kirliliği insan sağlığına zarar verecek boyutta. Hava kirletici maddelerden en büyük sağlık tehdidi oluşturan PM 10 için Türkiye'deki değer DSÖ'nün 2021 yılı öncesi için belirlediği değerin bile 2 katıyken, PM 2.5 için ise tam bir ölçüm bulunmuyor.
DSÖ'nün güncel değerlerine uyum konusunda 2021 yılında tüm ülkeler sınıfta kalırken, Türkiye'de de durum farklı olmadı. Temiz hava için özellikle PM2.5 için ulusal limitlerin DSÖ hava kalitesi kılavuzu ile uyumlu olması ve PM2.5 ölçüm istasyon sayısının artması büyük önem taşıyor. Türkiye'de PM2.5 ölçümlerinin ülke genelinde yaygın olmaması ve PM2.5 sınır değerine ilişkin bir mevzuatın yürürlükte olmaması en büyük eksiklik olarak görülüyor. Türkiye'de, geçtiğimiz yıl Avrupa Birliği Müktesebatına uyum çerçevesinde hazırlanan ve henüz taslak aşamasında olan yeni yönetmelik de ihtiyaçları karşılamaktan uzak. Henüz yürürlüğe girmemekle birlikte taslak mevzuatta PM2.5 sınır değerinin 2021'de yıllık 30 mikrogram metreküp olması azalarak 2029 için 25 mikrogram metreküpe ulaşması hedefleniyor. Ancak bu değerler DSÖ'nün ne eski ne de yeni değerlerini karşılamıyor, hatta DSÖ'nün yıllık 5 mikrogram metreküp olarak belirlediği yeni sınır değerinin neredeyse 5-6 kat üzerinde.
ÇİSİP ağında yer alan sağlık uzmanlarına göre 2021 yılında açıklanan yeni DSÖ hava kalitesi sınır değerleri dikkate alarak hava kirliliği ile mücadele edilmesi, dolayısıyla yönetmelikte belirlenen değerlerin bu doğrultuda güncellenerek yürürlüğe girmesi gerekiyor. Temiz Hava Hakkı ve ÇİSİP'teki uzmanların yaptığı bir çalışmaya göre DSÖ'nün eski kılavuz değerlerine uyulsaydı dahi, Türkiye'de yılda yaklaşık 45 bin erken ölüm engellenebilirdi. 2021 yılından bu yana geçerli olan daha düşük alt sınır değerlerine uyulması halinde ise daha fazla erken ölüm engellenebilecek.
Hava kirliliğinin her yıl 8 milyon erken ölüme yol açtığı tahmin ediliyor. Bu ölümlerin 4.2 milyonu sanayi, trafik ve ısınma gibi kaynaklı dış ortam hava kirliliği, 3.8 milyonu ise evlerde ısınma ve yemek amaçlı kullanılan yakıtlardan kaynaklanan iç ortam hava kirliliği nedeniyle gerçekleşiyor. Yüksek tansiyon, tütün kullanımı ve bulaşıcı hastalıklardan sonra üçüncü önde gelen ölüm nedeni hava kirliliği. 2019 yılında Dünya Sağlık Örgütü tarafından hazırlanan Küresel Hastalık Yükü araştırmasına göre dünya genelinde kadınlarda 2.92 milyon ölümün (tüm kadın ölümlerinin yüzde 11,3'ü), erkeklerde 3.75 milyon ölümün (tüm erkek ölümlerinin yüzde 12,2'si) hava kirliliğine bağlı gerçekleştiği hesaplandı. ÇİSİP ve Temiz Hava Hakkı Platformu'nda yer alan sağlık uzmanlarından Çocuk Nörolojisi Uzmanı, Doç. Dr. Semih Ayta “Hava kirliliğinden etkilenmeyen organ ve sistem neredeyse yoktur. Özellikle kalp damar ve solunum sistemleri daha çok etkilenmektedir. Maruziyet düzeyi ve süresi ile kalp damar hastalık riski artsa da yapılan çalışmalarla güvenli bir eşik değer olmadığı sonucuna varılmıştır. Anne karnında metil cıva, kurşun gibi ağır metallere maruz kalmanın çocukta IQ düzeylerini etkileyebildiği kabul edilmektedir. Çocuk hastalarla yapılan çalışmalar, gene özgü DNA metilasyonunun hava kirliliği ile astım atakları arasındaki olası aracı rolünü ortaya koymuştur.
Halk Sağlığı Uzmanı, Prof. Dr. Çiğdem Çağlayan, “Türkiye'de 2018 yılında 19 milyon çocuğun (0-14 yaş, nüfusun yüzde 23'ü) ortalama 49 mikrogram metreküp PM10'a maruz kaldığını tahmin ediyoruz. Aynı yıl için DSÖ araçlarıyla yaptığımız bir çalışmada maruz kalınan PM10 kirliliği eski DSÖ sınırlarına düşürülseydi, 2018'de gerçekleşen 8.959 hastane başvurusunun, yüzde 17,8 akut ölümün ve yüzde 11,9 bebek ölümünün önlenebileceği saptadık” diye konuştu. Ülke çapında hava kirliliğinin izlenmesi halk sağlığı açısından alınacak tedbirlerde büyük önem taşıyor Özellikle PM2.5 için ulusal limitlerin DSÖ hava kalitesi kılavuzu ile uyumlu olması ve PM2.5 istasyon sayısının artması ve veri erişiminin kolaylaştırılması atılması gereken önemli adımlar. Halk Sağlığı Uzmanı, Dr. Öğretim Üyesi Melike Yavuz, “Fosil yakıt kullanımın azaltılması hava kalitesini iyileştirebilir. Kısa süre önce yayımlanan bir araştırmaya göre, 2018 yılında fosil yakıt kullanımı 8,7 milyon ölüme neden olmuştur. İklim Değişikliği kaynaklı aşırı hava Olayları, hava Kirliliği ve aero alerjenlerdeki artış sonucu ortaya çıkan solunum hastalıkları nedeniyle ölümler artıyor. Araştırmalar iklim değişikliği sebebiyle Avrupa'da 2050 yılına kadar kanarya otu poleni hava konsantrasyonunun dört katına kadar çıkabileceğini gösteriyor. Bu durumdan etkilenen insanların sayısının 33 milyondan 77 milyona çıkacağı anlamına geliyor” dedi.
Sağlığı olumsuz etkileyen temel hava kirleticiler partikül madde (PM10) ve ince partikül madde (PM2.5), kükürtdioksit (SO2), azot dioksit (NO2), ozon (O3) ve karbonmonoksit (CO) olarak bilinmektedir. Kapsamlı bilimsel kanıtlara dayanarak dünya çapında halk sağlığını korumak için gerekli olan hava kalitesi seviyelerini belirleyen Dünya Sağlık Örgütü, hava kirliliğine neden olan bu maddelerin kılavuz değerlerini içeren DSÖ Küresel Hava Kalitesi Kılavuzu'nun 2021 yılında revize ederek daha da aşağıya çekti. DSÖ Küresel Hava Kalitesi Kılavuzu, aynı zamanda bir toplumun hava kirliliği maruziyetinin sağlık sorunlarına neden olabileceği seviyeleri aşıp aşmadığını ve ne kadar aştığını değerlendirmek için bir referans görevi görüyor. İnce parçacıklar veya PM2.5 olarak da bilinen çapı 2,5 mikrometreden küçük parçacıklar sağlık için en büyük riski oluşturuyor. DSÖ'nün 2005 yılı hava kalitesi kılavuz değerleri, 2021 yılı Eylül ayında güncellenen değerleri ve Türkiye'nin güncel limitleri ile hazırlanan aşağıdaki tablo, kirleticiler için hızlıca yeni limitler belirlenmesinin gerekliliğini ortaya koymaktadır.
“Bebekler ve küçük çocuklar 65 yaş üstü yaşlılar Kronik hastalığı olan kişiler Sosyo-ekonomik düzeyi düşük bölgelerde yaşayanlar Kirli havaya maruziyet riskinin yüksek olduğu mesleklerde çalışanlar” ÇİSİP'TEN KARAR ALICILARA YÖNELİK TALEPLER “DSÖ hava kirliliği kılavuz değerlerine ulusal aksiyon planlarında yer verilmesi “Kirliliğin izlenmesi “Sağlık verilerinin kamuoyu ile paylaşılması “Fosil yakıt teşvikleri ve kirliliğe yol açan diğer teşviklerin sonlandırılması “Endüstriyel yatırımların izin süreçlerinde sağlık etki değerlendirmesi (SED) yöntemine yer verilmesi “Sağlık çalışanlarının karar alma süreçlerine dahil olması.”