'‘Türkiye terörist, AK Parti İslâmcı' mı?'
Mümtazer Türköne, İslamcılık tartışmalarını AK Parti üzerinden değerlendirmeye devam ediyor...

Oluşturma Tarihi: 2015-07-07 04:59:12

Güncelleme Tarihi: 2015-07-07 04:59:12

Zaman Gazetesi yazarı Mümtazer Türköne, bugünkü "‘Türkiye terörist, AK Parti İslâmcı' mı?" başlıklı yazısında Türkiye için ortaya atılan 'terörist' iddialarını ve İslamcılığı AK Parti üzerinden eleştirdi. Ali Bulaç da ben de AK Parti'nin İslâmcı olmadığı konusunda hemfikiriz, ifadesini kullanan Türköne, "Yiğit düştüğü yerden kalkar. İslâmcılığı iktidar rüşvetleri, devlet ayrıcalıkları tüketti. İslâmcılığın vazgeçilmez vaitlerinden hiçbiri kuvveden fiile yükselemedi. Laik anayasal düzenin, AK Parti iktidarında bir İslâmcılık problemi hiç olmadı. Parti rekabetinin yeni bir iktidar oluşturması, “kazanım” denilen her şeyin birkaç günde yok olması demek. Türkiye değişmedi ve dönüşmedi; sadece İslâmcılığın aşırı tüketilmesi devletin eksik kalan meşruiyetini tamamladı," dedi.

İşte Mümtazer Türköne'nin yazısından bir bölüm:

İkisi de kimsenin aklından geçmiyor. “Türkiye terörist” demek, bu ülkeye düşmanlık etmek dışında bir anlama gelmez. “AK Parti İslâmcı” lafı ise, -ortada askerî vesayet endişesi olmadığına göre-, üstüne alınacak olanlar için büyük bir iltifat. Ali Bulaç da ben de AK Parti'nin İslâmcı olmadığı konusunda hemfikiriz. Tam da bir takiyye konusu. İşinize yaradığı zaman İslâmcılara göz kırpacaksınız, güç arayışında yüke dönüştüğü zaman da anayasal-yasal düzene sığınıp bu ideolojik yükü sırtınızdan atacaksınız. Yıllardır tecrübe ettiğimiz ikiyüzlülüğün üzerini örten “İslâmcılık” yaftası iktidar sahiplerinin bütün meşruiyet problemlerini çözebilir, ancak İslâmcılığı çok ağır bir töhmet altına sokar. Başlıktaki ibarenin sahibi olan Ergun Yıldırım gibi aklı başında bir sosyal bilimcinin bile iktidarın cilveleri ve mecburiyetleri ile İslâmcılık arasındaki uçurumu doldurmak için eleştiride bulunanları, durumun gerçekten de çok kötü olduğunu gösteriyor.

Fikir, toprağını, suyunu, havasını en ideal bileşimde bulmalı ki gelişebilmeli. Kötü fikir iyi fikri kovuyor. Siyasî çıkarların, hesapların, ego çatışmalarının gölgesinde bir konuyu tartışmak, hakikate değil suçlamalara ve şahsiyyata hizmet ediyor. Polemik ile tartışma arasındaki farkı bilmeyenler eskilerin kullandığı bu “şahsiyyat” kelimesine dikkat etmeli. Eleştiri fikri geçip fikrin sahibinin kişiliğine odaklandığı zaman buna “polemik” yani “şahsiyyat” diyoruz. İktidar medyasının son zamanlarda sadece şahsiyyatla meşgul olması ve bütün bu herzelerin de “Erdoğan'ı kim daha çok seviyor” tabasbusuna dönüşmesi durumu açıklıyor. Karşımızda duran bu sevimsiz tablo neyin sonucu? Hâlâ umut kesilmemiş bir otokrasinin değil mi? Medyadaki bu mahalle kavgası düzeyi kimin eseri o zaman? Kimse İslâmcılığın arkasına saklanmasın, İslâmcılık fikirler ve hakikatler dünyasında yenildiği için değil diktatörlük arayışının çerezi haline geldiği için tükendi.

Yiğit düştüğü yerden kalkar. İslâmcılığı iktidar rüşvetleri, devlet ayrıcalıkları tüketti. İslâmcılığın vazgeçilmez vaitlerinden hiçbiri kuvveden fiile yükselemedi. Laik anayasal düzenin, AK Parti iktidarında bir İslâmcılık problemi hiç olmadı. Parti rekabetinin yeni bir iktidar oluşturması, “kazanım” denilen her şeyin birkaç günde yok olması demek. Türkiye değişmedi ve dönüşmedi; sadece İslâmcılığın aşırı tüketilmesi devletin eksik kalan meşruiyetini tamamladı.

Er veya geç, şahsiyyatın demagojisini besleyen iktidar düzeneği sona erecek. Devlet rantı ile beslenen medya gücü tükenince “en iyi ısırma” becerisinin bir ederi kalır mı? “Kötü fikir” para etmeyince, ortalık eninde sonunda temizlenecek.

YAZININ TAMAMINI OKUMAK İÇİN TIKLAYINIZ!!!