Marcos Rodríguez Pantoja, 1946 yılının yazında İspanya'nın bir köyünde dünyaya geldi. Pantoja, ailesi iç savaşın getirdiği yetersiz ekonomik koşullar nedeniyle oldukça yoksuldu. Marcos'un annesi iş için Madrid'e göç etmelerinden kısa süre sonra doğum komplikasyonlarına bağlı hayatını kaybetti. Öksüz kalmanın üzerine kanadı kırılan çocukları teskin edecek herhangi bir yol yoktu. Bay Pantoja ise evin geçimi ve çocukların bakımı arasında kalmıştı. Duygusal destekle pek ilgili değildi. Onun isteği daha çok bir kadının özverili tarafıydı. Yaşça biraz daha büyük olan çocuklarını akrabalarının yanına gönderdikten sonra yeniden evlendi. İkinci eşinin önceki evliliğinden bir çocuğu daha bulunuyordu. Ne yazık ki, kadını annelik duygusuyla bütünleştirmemişti. Dört yaşındaki Marcos'u benimsediği gibi ona karşı sabırlı ya da vicdani tarafları yoktu. Küçücük bir çocuktan yediği bir parça ekmeğin karşılığını isteyecek kadar gözü dönmüştü. Bu nedenle zavallı çocuk gün içinde domuzları beslemek, ağılı kontrol etmek ya da arazi sahibinin meşe palamutlarını çalmak gibi boyundan büyük işlere kalkışıyordu. Tacizin boyutu birkaç yıl içinde artarak devam etti. Günün birinde evlerine gelen atlı bir adamla beraber keçilere bakma bahanesiyle götürülene kadar üvey anne istismarına maruz kaldı. Altı yaşındaki Marcos, aile evinin kapısından çıktığı sırada hala gerçeklere vakıf değildi. Öz babası tarafından başka bir adama günün birinde çoban olması için satılmıştı. Zavallı çocuk o andan itibaren terk edilmenin acısını hayatı boyunca taşımakla yükümlüydü. Ancak eve dönecek ne gücü ne de cesareti vardı. Dağdaki bir mağarada yaşayan yaşlı çobanın bakımına verildikten sonra bulunduğu ortama ayak uydurdu. Adamın ona öğrettiklerini özümsedi. Aldığı çeşitli dersler aracılığıyla karnını doyuracak ve hayatını idame ettirecek bilgiye kısmen de olsa sahip olmuştu. Aralarındaki uyum, yaşlı adamın çıktığı avdan bir daha geri dönmemesiyle sonlandı.
Vahşi Doğa'da Yapayalnız Bir Çocuk
Kimsesiz kalan küçük Marcos, annesinin ölümüyle talihsizliğin onu bir noktada yeniden yakaladığını biliyordu. Vahşi doğanın ortasında yapayalnız bir şekilde hayatta kalmanın yollarını aradı. İlk zamanlar keçilerin sütünü içerek karnını doyurdu. Daha sonra domuzların ve kuşların nasıl yiyecek bulduğunu gözlemledi. Deneyimleri onu kendi kendine avlanmaya kadar götürdü. Kimsesiz olmasına rağmen kendi hükümleriyle verdiği kararlar ile daha cesur birine dönüştü. Ancak zaman zaman çocuksu yanı da ortaya çıkmıyordu değildi. Bunun en büyük kanıtı; soğuk, fırtınalı bir günde sığındığı bir mağarada karşılaştığı yavru kurtlardan kaçmak yerine kalmayı tercih etmesi oldu. Cehalet, deneyim ya da çocuksuluk arasında gidip gelinen bir andı. Marcos, birbirlerine sokularak uyuyan yavruları görür görmez daha fazla düşünmedi. Sıcacık kürklerin ve kısık mırıltıların arasında uyumak için kendine yer buldu. Anne kurt mağaraya geldiğinde yabancının kokusundan rahatsızlık duyduğunu belli ederek hırladı. Fakat bir süre sonra tehlike olmadığını anlamış olacak ki kendi yavruları için getirdiği avdan bir parça ikram etti. Küçük çocuk zaman içinde kurtlarla, yılanlarla ve tilkilerle arkadaş oldu. İnsanlarla anlaştığı yönleri giderek hayvanlarla anlaştığı yönler olarak değişti. Artık doğanın ve sürünün bir parçası olmuştu. Hayvanlarla iletişime geçebilmek için hırıltı çıkarmayı ve ulumayı öğrenmişti. Gözlem yaparak karnını doyurmuş, ısınmış ve savaşmıştı. Doğadan herşeyi yıllar içinde öğrenmiş oldu.
Babası vahşi doğada büyüyen genci kabul etmedi
1960'ların ortalarında bir bekçinin keşfine kadar bu durum böyle sürdü. Polis, tıpkı bekçinin tarifinde olduğu gibi vahşi yaşamın ortasında uzun saçlı, geyik derisi giymiş genç bir adama rastladı. Modern insan görünümünü kaybetmiş genç adama oldukça dikkatli bir şekilde yaklaştı. Yine de bu ilk anda kaçmasına mani olamamıştı. Kısa süren kovalamanın ardından yakalanan Marcos, vahşi bir hayvan gibi hırlıyor ve uluyordu. Ona ısrarla yardım etmek isteyen polisler bir iple bağladıktan sonra yakındaki bir köye götürdü. Kimlik tespiti yapılana kadar bir hapishane de tutuldu. Hayvan davranışlarıyla kendini ifade edebilen gençle birçok defa konuşmaya çalışsalar da başarılı olunamadı. Sonunda Marcos'un yıllar önce babası tarafından satılan bir çocuk olduğu ortaya çıktı. Babasına oğlunun yaşadığı haberi verildi. Çocuğunu sattığı için bir adamı tutuklamak yerine, onu eve götürüp götürmek istemediği soruldu. Bay Pantoja, oğlu Marcos'u yerine götürmek yerine bir kez daha ilgisiz kaldı. Baba, insanlarla konuşamayan, hayvanları aile olarak kabul eden genç adamın sorumluluğunu istemedi. En sonunda yeteneklerini yeniden çoban olarak kullanabilmesi için köydeki birkaç çobanın himayesine bırakıldı. Kader Marcos'u tekrar dağlara gönderdi. Neyse ki yalnızlığı Papaz yardımcısı Juan Luis Galvez'in dikkatinden kaçmamıştı. Marcos'a evini açan Galvez, insanlarla iletişim kurabilecek seviyeye getirmeye çalıştı.
Toplumsal yaşam karmaşık ve zordu
Maymunlar gibi yürüyen gence yürümeyi, giyinmeyi, düzgün bir şekilde yemek yemeyi ve kelimelerin telaffuzlarını öğretmek istedi. Ara sıra kendi yaşıtlarıyla bir araya getirdiği Marcos'un bir şekilde insanlardan kendini uzak tutmasının ve sıklıkla dağlara kaçmasının ardından profesyonel bir yardıma ihtiyacı olduğunun farkındaydı. Önce manastır kliniğine gönderilen gencin ellerindeki nasırlar temizlendi ve dik duruşunu destekleyebilmek için sırtına bir ahşap plaka bağlandı. Tedavisinin ardından rahibelerden dil dersi almaya başlayan Marcos, çevresindeki değişime inanmakta güçlük çekiyordu. Ona zorla insani özellikler kazandırmaya çalışan hevesli gönüllülere bir türlü anlam veremiyordu. Marcos hala evi gibi benimsediği doğaya dönmek istiyordu. Genç adamın kurtarıcıları günlük hayata adapte olmasını bekliyordu. Radyodan gelen sesle bile panik olan Marcos, “Korkmayın sizi kurtaracağım” diye bağırarak radyoyu parçalamıştı. Toplumdan izole büyüyen biri için dış dünyaya adapte olmakta oldukça korkutucuydu. Klinikten ayrıldıktan sonra beklendiği gibi dikiş tutturamadı. Toplum içinde yaşamak Marcos'a göre oldukça karmaşık ve zordu. Karnını doyurmak için sürekli çalışmak gerekiyordu. Sırf midesi kazındı diye herhangi bir ağacın tepesine tüneyemiyordu, çünkü ağaçların bile sahibi vardı. Onun çocuksu soruları insanları güldürerek, alay konusu oluyordu. Öğrenmek için geciktiği her şey onu toplum önünde savunmasız bırakıyordu. Yıllarca karın tokluğuna çeşitli alanlarda çalıştırıldı. Patronlarından biri “mide ilacı” olarak tanıttığı yasaklı maddeleri sattırdı. 1975 yılında Antropolog Gabriel Janer Manila'nın eşliğinde Marcos'a yapılan zeka testleri öğrenme güçlüğü yaşamadığını kanıtlıyordu. Sorun, onun insandan uzak kalmasıydı. Duygusal ve sosyal gelişimi bir çocukla eşdeğerdi. 90'ların sonunda emekli polis memuru Manuel Barandela tarafından sahip çıkılmasaydı barlarda sarhoş bir şekilde ölebilir veya daha kötüsü başına gelebilirdi. Yetişkin adam görünümündeki çocuğu çiftliğine götüren Barandela, Marcos'a düşlediği gibi insandan uzak bir yaşam alanı tanıdı. Birdenbire hem evi hem de yaşam alanı olan Marcos hayattan daha fazla bir isteği yoktu. Hiçbir zaman yazı yazmayı ve telefon kullanmayı öğrenemedi.