Yeni Şafak Gazetesi yazarı Ali Bayramoğlu, bugünkü "Yeni Kürt politikası..." başlıklı yazısında Başbakan Ahmet Davutoğlu'nun açıkladığı yeni Kürt politikasında yer alan bazı maddeleri ele aldı. Bayramoğlu, "Kürt sorununun ekonomik, sosyal ve kültürel alandan artan bir hızla siyasi alana kaydığı, bir egemenlik meselesi olarak tanımlandığı mevcut koşullarda, temel sorunun bölge aktörü olmaya yönelmiş isyancıyla, PKK'yla yaşandığı bir dönemde, bu geri dönüşün sorunu dindirme kabiliyeti olabilecek midir? Bu oldukça tartışmalı bir meseledir." dedi.
İşte Ali Bayramoğlu'nun yazısından bir bölüm:
Başbakanın açıkladığı “Master Plan” bir anlamda devletin Kürt politikasının yeniden tanımlanması olarak ele alınabilir.
Başbakanın açıkladığı 10 maddeyi kuşatan en önemli husus, devletin Kürt politikasında “siyaset”e verilen anlamda yaşanan değişikliktir.
Bu çerçevede siyaset, bir etkileşim, diyalog, alışveriş sonucu varılan bir mutabakat etrafında alınan kararları ve karar süreçlerini ifade eden bir süreç ve araç olmaktan uzaklaşmış bulunuyor. Tersine, siyasette verilen anlam, takdir edilen doğrular çerçevesinde siyasi iktidarın insan, bölge ve halk yararına atacağı tek taraflı adımlar, bir tür “siyasi arz”ı ifade ediyor.
Bir diğer önemli husus, siyasi iktidarın bu çıkışla yıpranan devlet-toplum ilişkilerini tamir ihtiyacıdır. Güneydoğu'da yaşanan çatışmalar, uygulanan sokağa çıkma yasağı, tahrip olan kentler ve kamu düzeni, bundan her ne kadar örgüt sorumlu olsa da, devlet ve siyasi iktidara ciddi bir fatura çıkarmaktadır. Planın hedeflerinden birisi bu örselenmeye el atmaktır.
Şimdi bu iki hususun oluşturduğu şemsiye altında 10 maddeyi değerlendirelim.
Maddeleri 4 ana başlıkta toplamak mümkündür.
Bunlardan birincisi “asayiş” ayağıdır.
İkincisi “tek taraflı demokratikleşme süreci” ayağıdır.
Üçüncüsü “tahribatı telafi politikası” ayağıdır.
Dördüncüsü ise “muhatap değişimi, daha doğrusu eski muhatabın devreden çıkarılması” ayağıdır.
1. Metin, Kürt sorununa asayişçi bir bakışın yerleşik bir yapılanmaya döneceğini ima etmektedir. Başka bir ifadeyle kamu düzeni vurgusu, her alanda ve her biçimde devletle egemenlik yarışına girecek (kimlik kontrolü, mahkeme kurma, vergi salma gibi örgüt faaliyetleri) hareket ve eylemlerin üzerine asayiş yöntemleriyle gidileceğine işaret ettiği kadar, bunu mümkün kılacak bir güvenlik ve istihbarat yapılanmasına gönderme yapmaktadır.
Ancak kamu düzeninin gerektirdiği “sivil sükunet” ihtiyacı ile bu tür önlemler arasındaki denge nasıl kurulacaktır? Güneydoğu bu çerçevede düzenli kriz bölgesi olarak mı ele alınacaktır? Bunlar kritik sorulardır.
2. Metinde genel bir demokratikleşme, bireysel hak alanının genişlemesi ve ayrıcalıklı hizmet üzerinden Kürt sorununun buharlaşması fikri tekrar canlanmış, “siyaset ve reform” kavramlarıyla bir anlamda, 2005-2013 arası izlenen tek taraflı demokratikleşme politikalarına geri dönüş olarak ima edilmiştir. Nitekim metine göre, anayasada yer alması beklenen yeni vatandaşlık tanımı, yerel yönetimlerin kuvvetli bir merkezi denetim koşuluyla güçlendirilmesi Kürt siyasetinin araçları olmaktan çıkarılıp, yeni Türkiye projesinin parçaları olarak bu çerçevede tanımlanmaktadır.
Ancak Kürt sorununun ekonomik, sosyal ve kültürel alandan artan bir hızla siyasi alana kaydığı, bir egemenlik meselesi olarak tanımlandığı mevcut koşullarda, temel sorunun bölge aktörü olmaya yönelmiş isyancıyla, PKK'yla yaşandığı bir dönemde, bu geri dönüşün sorunu dindirme kabiliyeti olabilecek midir? Bu oldukça tartışmalı bir meseledir.
3. Tahribatı telafi politikaları “hizmet” kalemi üzerinden hem yaşanan afet sonuçlarının giderilmesi, hem sorunu buharlaştırma politikalarının bir diğer ayağı olarak ele alınabilir. Bu tür sosyal ve ekonomik politikalar kaçınılmaz ve gereklidir.
Ancak bu adımların örselenen devlet-toplum bağlarını ne denli tamir edeceğini ise zaman gösterecektir.
YAZININ TAMAMINI OKUMAK İÇİN TIKLAYINIZ!!!