İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığınca yürütülen ''emniyetteki paralel yapı" soruşturmaları kapsamında tutuklanan ve 25 Nisan'da dönemin İstanbul 32. Asliye Ceza Mahkemesi Hakimi Mustafa Başer'in, yetkisi olmadığı halde tutuklu birçok şüpheliyle beraber tahliyesine karar verdiği Demirhan ve Yiğit'in avukatı Engin Emrah Biçer, 25 Nisan'da verilen tahliye kararlarını yok hükmünde sayan İstanbul 32. Asliye Ceza Mahkemesi'ne 24 Haziran'da başvurarak, "tahliye kararlarının uygulanması ve infazının gerçekleşmesi" talebinde bulundu.
Talebi değerlendiren İstanbul 32. Asliye Ceza mahkemesi, bu talebi reddine dair karar vererek, itirazın değerlendirilmesi için üst merci olan İstanbul 14. Ağır Ceza Mahkemesine, "ret" gerekçesini yazdı.
Uygulanması istenen tahliye kararının, aynı mahkemenin 28 Nisan 2015 tarihli kararı ile yok hükmünde sayıldığı ve bu hükmün kesin olduğu hatırlatılan kararda, kesin karara karşı olağan kanun yolunun kapalı olması nedeniyle itiraz mahiyetindeki talebin, 24 Haziran'da reddedildiği bilgisi verildi.
Bir itiraz daha
Bu ret kararına karşılık şüphelilerin avukatı Biçer'in bu kez, 15 Temmuz'da mahkemeye sunduğu yeni bir dilekçeyle 24 Nisan tarihli "yok hükümlü" karara itiraz ettiği ve bu itirazın da incelendiği aktarılan kararda, şu ifadeler yer aldı:
"Öncelikle, şu hususun tartışmasız olduğu, hukuki görüş olarak da aksinin kesinlikle ileri sürülmediği bir gerçektir. Hakimin reddi müessesesiyle, dosyaya bakan hakimlik, mahkemenin niteliği ile uyuşmayan hakimlik veya mahkemelere dosya nakledilemez. Anayasa Mahkemesinin (AYM )önündeki bir dosyayı hakimin reddi müessesesi ile İstanbul Asliye Ceza Mahkemesi, AYM'den alıp ilk derece mahkemelerine veremeyeceği gibi, sulh ceza hakimliğinin dosyasını alıp İstanbul 32. Asliye Ceza Mahkemesine de veremez. İstanbul 29. Asliye Ceza Mahkemesi, ağır ceza mahkemesinin önündeki bir dosyayı hakimin reddi müessesesi ile ağır cezadan alıp asliye ceza mahkemelerine veremeyeceği gibi, sulh ceza hakimliği dosyasını alıp İstanbul 32. Asliye Ceza Mahkemesi'ne veremez. İstanbul 29. Asliye Ceza Mahkemesi, tereke hakimliğinin önündeki bir dosyayı, hakimin reddi müessesesi ile tereke hakimliğinden alıp asliye ceza mahkemelerine veremeyeceği gibi sulh ceza hakimliğinin dosyasını alıp İstanbul 32. Asliye Ceza Mahkemesine de veremez."
Anayasa Mahkemesindeki dava
AYM'nin, 5735 sayılı kanunun iptali davasında, "yokluğun saptanması" istemini incelediği ve anayasa yargısında "yokluğun" ne anlama geldiği üzerine durulduğu anlatılan kararda, Yargıtayın da, kesin hukuka aykırılığın olduğu durumlarda mahkeme kararlarının ve yargıtay daire kararlarının yok hükmünde olduğunu belirttiği kararlarının bulunduğu dile getirildi.
İdare hukukunda yokluğun, "işlemin madden var olmaması" anlamına geldiği belirtilen kararda, Askeri Yüksek idare Mahkemesinin de, tespit edilen bazı disiplin ihlallerinden dolayı asıl amir tarafından verilen cezayı yok hükmünde sayarak iptallerine karar verdiği ifade edildi.
"300 küsur hakim bulunmasına rağmen aynı mahkeme 7 kez görevlendirilmiştir"
"Yokluk müessesesinin yokluğunu savunanların ise kesin, açık ve temel hukuka aykırı kararların yaratacağı adaletsizliği önemsemedikleri açıktır" denilen kararda, hukuka açıkça aykırı olarak, sulh ceza hakimliğinin görevi kapsamında olan dosyanın sulh ceza hakimliğinden alındığı ve asliye ceza mahkemesine nakledildiği dile getirildi.
Kararda, şu değerlendirme yapıldı:
"Tereke hakimliğinden dosyanın alınıp, sulh ceza hakimliğine verilmesi farkı yoktur. Tartışmalı olmakla birlikte, sulh ceza hakiminin reddedebileceği düşünülmesi halinde, asliye ceza mahkemesinin bu görüşüne göre yapabileceği hukuki işlem İstanbul 10. Sulh Ceza Hakiminin reddini kabul edip, sulh ceza hakimliğine İstanbul Adliyesindeki hakimlerden bir kaçını bu itirazlara bakmak üzere ataması olabilirdi. Mahkememizin kanuna aykırı olarak görevlendirildiği dosyalarda, 67 şüpheli, yüzlerce klasör, ve yine yüzlerce suç isnadı vardır. Hakimin reddi, reddin kabulü ve mahkememizin görevlendirilmesi aynı zaman diliminde olmuştur. 7 ayrı soruşturma davasında 90 küsur asliye ceza hakimi ve ağır ceza, hukuk gibi diğer mahkemelerdeki hakimleri de sayarsak 300 küsur hakim bulunmasına rağmen 7 kez ayrı ayrı mahkememiz görevlendirilmiştir. Bu görevlendirmelerden açıkça anlaşılacağı üzere, itirazların ve klasör klasör soruşturma dosyalarının yeterince incelenmesi ve en kısa süre içinde karar verilmesi mümkün değildir. Bu durum, Ceza Muhakemesi Kanunu'nun (CMK) 231/3. maddesine de açıkça aykırılık teşkil etmekte olduğu gibi görevlendirmenin amacını da ortaya koymaktadır. "
Dosya İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesine gönderildi
Paralel yapı soruşturması kapsamında tutuklanan şüphelilerle ilgili İstanbul 32. Asliye Ceza Mahkemesinin hukuksuz olarak görevlendirildiği belirtilen kararda, İstanbul 29. Asliye Ceza Mahkemesinin de sadece tevzi nöbetçisi iken tüm dilekçeleri toplayıp tevzi etmediği ve bu dilekçelere usule aykırı olarak baktığına dikkat çekildi.
Sulh ceza hakiminin reddinin mümkün olup olmadığı tartışması bir kenara bırakılması durumunda, hakimin reddi dilekçesinin doğrudan asliye ceza mahkemesine verilmesiyle kanuna aykırı davranıldığı ve bu nedenle CMK'nın ilgili maddesindeki "ret isteminin geri çevrilmesi" şartlarının tartışılmasının da hukuka aykırı olarak engellendiği anlatılan kararda, "Tüm bu hususlar hep birlikte değerlendirildiğinde, AYM'nin kararında belirttiği gibi, kararı oluşturan temel unsurlarda noksanlık bulunduğu, Yargıtayın belirttiği gibi de, kesin hukuka aykırılığın bulunduğu ve bu nedenlerle tahliye kararları yok hükmünde olduğuna ilişkin kesin karara yapılan itiraz yerinde görülmemiş ve incelenmek üzer edosya itiraz mercine (İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi) gönderilmiştir" ifadesi yer aldı.
Savcılar ve hakimlerden ret
"Paralel yapı"ya ilişkin soruşturmaları yürüten savcılar ise İstanbul 29. Asliye Ceza Mahkemesinin bu konuda yetkili olmadığını ifade ederek, soruşturma dosyalarını göndermemiş ve konuyla ilgili Adalet Bakanlığı Ceza İşleri Genel Müdürlüğünün yazısını hakim Özçelik'e göndermişti.
Reddi istenen sulh ceza hakimleri de İstanbul 29. Asliye Ceza Mahkemesi Hakimi Metin Özçelik'e cevaben, yetkisinin olmadığını belirterek reddi hakim taleplerini içeren dilekçeleri istemiş ancak Özçelik, bu dilekçeleri göndermemişti.
Bunun üzerine hakim Özçelik, İstanbul Adliyesinde görevli bulunan tüm sulh ceza hakimlerin reddine karar vermiş, tahliye dilekçelerini ise İstanbul 32. Asliye Ceza Mahkemesine göndermişti. Dönemin İstanbul 32. Asliye Ceza Mahkemesi Hakimi Mustafa Başer de ''paralel yapı'' soruşturmalarında tutuklu şüphelilerin yetkisi olmadığı halde tahliyesine karar vermişti. Bu kararların ardından, İstanbul 10. Sulh Ceza Hakimliği de İstanbul 29. ve 32. asliye ceza mahkemelerinin aldığı kararlarının usul ve yasaya aykırı olduğunu belirterek, kararların "yok hükmünde" olduğuna karar vermişti. Hakimlik ayrıca tutuklu şüphelilerin, tahliye taleplerini reddetmiş ve bu hallerinin devamına hükmetmişti.
Tutukluların avukatları, İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı İnfaz ve İlamat Bürosu Nöbetçi Savcısı Orhan Güldiker'e, İstanbul 32. Asliye Ceza Mahkemesinin "yetkisi olmadığı halde" tahliye kararı vermesinin ardından hazırlanan müzekkereleri işleme koyması için başvurmuştu. Savcı Güldiker de İstanbul 32. Asliye Ceza Mahkemesince verilen tahliye müzekkerelerini mahkemesine iade etmişti.
HSYK da İstanbul 29. Asliye Ceza Mahkemesi Hakimi Metin Özçelik ile İstanbul 32. Asliye Ceza Mahkemesi Hakimi Mustafa Başer hakkında inceleme başlatarak hakimleri açığa almıştı. Eski hakimler Bakırköy Ağır Ceza Mahkemesince "Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti'ni ortadan kaldırmaya veya hükümetin görevlerini yapmasını kısmen veya tamamen engellemeye teşebbüs etmek'' ve ''silahlı örgüt üyesi olmak'' suçundan tutuklanmıştı.