Yoga ve Bisiklet Üzerine Söyleşi
Pandemi kısıtlamaları sebebiyle hareketsiz kalan çoğu kişi yoga yapmaya ve bisiklet kullanmaya yöneldi.

Oluşturma Tarihi: 2021-03-17 11:00:48

Güncelleme Tarihi: 2021-03-17 11:00:48

Etkin İnsan Gelişim  Enstitüsü kurucusu Yoga Alliance ve IAYT onaylı Türkiye'deki tam kapsamlı  tek  Yoga Eğitmeni ve Terapisti Alper Bayraktar ile yoga ve bisiklet üzerine bir sohbet gerçekleştirdik.

 

TimeTürk: Yoga nedir?

 

Alper Bayraktar: “En kısa ama anlatması en zor sorudan başladınız. Yoganın kelime anlamı birleştirmek bütünleştirmek ve bir araya getirmekten yola çıkıyor.

Günlük hayatımızda genellikle fizik bedene çok odaklı olabiliyoruz, çok sağlıklı olmak çok zinde olmak çok güzel biri olmak çok fit görünüp ideal bir bedene sahip olma noktasında takılıyoruz. Ve bazen de çok fazla iş odaklı ve kendimizi çok fazla gelecek odaklı görebiliyoruz. “İyi bir kariyer sahibi olalım”. “İyi bir gelirimiz olsun”, “Çok kazancımız olsun”, “Evimiz olsun, arabamız olsun” herkesin kriterleri değişebiliyor.

Tamamen böyle hayaller peşinde koşan daha zihin odaklı oluyor. Kimimiz de çok fazla manevi duygular ön planda olan bir huzur ve ruhani bir dönemin sürecinde kendini hissetmek isteyebiliyor. Mesela “Çok sağlıklı olmasam da, iyi bir kazancım olmasa da olur ama kendimi biraz daha mutlu huzurlu hissedeyim yeterli olur benim için” diyebiliyor.

Şimdi bunları sıraladığımızda birisi fizik beden odaklı oluyor diğeri zihin beden diğeri de ruh beden odaklı olmuş oluyor. Yoga açısından baktığımızda  bunların hiçbirisinin tek başına ön planda olması sağlıklı ve doğru değil.

Yoga bütünsel baktığı için bu yüzden bir araya getirmek denmiş oluyor. Yani bedenin zihnin ve ruhun bir araya toplanmasını istiyor. Birini diğerinden daha fazla ayırt etme daha öncelik haline getirme ki, bunlar zaman içerisinde senin sınavın olmasın.

Bunlardan hangisini hep ön plana koyarsak, zamanla bunlar sınavımız oluyor. Bunlarla ilgili sorunlar yaşamaya başlıyoruz. Şimdi ne kadar sağlık takıntılı bir insan olursan o kadar çok zaman içerisinde sağlık ile ilgili sorunlar yaşamaya başlayabiliyorsun.

Ne kadar para kazanma odaklı bir insan olursan işte iflaslar ediyorum, dolandırılıyorum, paramı kaybediyorum, aldatılıyorum gibi bir sürü şeyler oluyor insan hayatında.

İşte hiçbirini fazla önemseme, hiçbirini fazla ön plana koyma. Hepsine belli bir mesafede kal ki dengeli bir hayat yaşayabilesin demek istiyor yoga.

Yoga hakkında bahsedebileceğimiz en kısa kelime denge oluyor.

Yani her alanda denge. Düşüncelerin dengede olsun, sağlığın, bakışın her şeyin dengede olsun ki, gerçekten hayatın içinde sen de kendini var edebil.

Dengeyi kaybettiğimiz zaman hayatı yaşama konusunda çok doğru bir yerde olamayabiliyoruz. Hayatın içerisinde savrulmak zorunda kalabiliyoruz, hayat bize kendi kendine bir yere götürebiliyor, kontrolümüzde olan şeyleri bile zaman içerisinde kaybedebiliyoruz.

Yoganın asıl amacı kişiye her anlamda bir bütünlük, denge içerisine getirmek diyebiliriz belki…”

 

TimeTürk: Bu anlattıklarınızın çoğu şehir insanının yaşadığı sıkıntılar. İstanbul gibi metropollerde yaşayan insanın sıkıntılarını nasıl gözlemliyorsunuz ve çözümü nedir?

 

Alper Bayraktar: “Merkezimiz şu an İstanbul'da ama 1999 yılında İzmir'de kuruldu. 22 yıldır bu alanda hizmet veren bir eğitim kurumuyuz. Sadece buralarda eğitim vermiyoruz, 18 ilde eğitimlerimiz oluyordu bizim. Tabii şu an pandemi süreci olduğu için örgün eğitimlerimizi mola hali almış olduk. Pandemi süreci olmamış olsaydı birçok ilde aynı zamanda yurtdışında Afrika'da Uzakdoğu da Bali'de eğitmenlik eğitimi veren bir kurumuz. Bu yüzden farklı coğrafyadan çok farklı yapılarda insanlarla bir araya gelmiş oluyorduk.

Tabii ki İstanbul'un yaşamış olduğu sosyokültürel süreçler çok daha faklı ama diğer şehirlerde de aynı sorunlar mevcut. Şu ayrımı yapmak istemiyorum çünkü köydeki insan da kendinden çok uzak yaşıyor. Hani eskiden hep derdik “Köyde bir hayatım olsun, köyde yaşayayım, şehirden uzaklaşayım kendime döneyim”. Ama şu an dünya ve teknoloji öyle bir noktaya geldi ki insanlar artık kontrol altına alınmaya başladı. Köydeki insanlar da hayatlarından mutsuz memnuniyetsiz. Onlar da şehre gelmek istiyor. Şehirdeki de köye gitmek istiyor. Dolayısıyla garip bir sürecin içerisindeyiz. Böyle bir sürecin içerisinde olduğu için online eğitim veya örgün eğitim de aslında konu hep aynı noktaya geliyor. Neden hayatın içerisinde gerçek anlamda doyum sağlayamıyor, tatmin olamıyor, mutlu olamıyoruz? Niye hep daha fazlasını bekliyoruz? Niye hep bende olmayanı istiyoruz? Köylü kendinde olmayanı şehirde bulmak istiyor, şehirli de kendinde olmayanı köyde bulmak istiyor. Oysa ki; şehirdekini belki köye koysanız mutlu olmayacak. Belki 3-5 ay iyi hissedecek ve sonrasında “Benim aradığım ortam bu değilmiş ben tekrar şehre dönmek istiyorum” diyecek büyük ihtimalle. Aynı sebep köydeki için de geçerli. Şehre getirdiğinizde keşmekeşin içerisinde belki en fazla bir yıl dayanacak ve tekrardan köye dönmüş olacak. Çünkü insan nereye giderse gitsin aslında kendi yanında mutsuzluğunu da götürmüş oluyor. Kendi yanında hayatın içerisindeki şükran edememe duygusunu da belki götürmüş olabiliyor.

Bulunduğumuz ortamın hiçbir önemi yok.

Hangi koşulda ve durumda dengeyi gerçekleştirebilirsek işte o zaman yaşam gerçek anlamda oluşmaya başlıyor. Çünkü bizler hayatın içerisinde farkında olmadan şunu çok yapıyoruz; “Her şeyin en iyisi olsun, daha fazlası olsun, en doğrusunu ben yapayım, benim  olsun, yapılmayanı yapayım”

Bunlar bizi ciddi boyutta strese, kaygıya, gelecek endişelerine yada mevcut durumu yakalayamamaya götürüyor. Mevcut durumumuzu yakalayamaz noktaya geldiğimizde hayatın içerisinde hiçbir şeyden tatmin olamayan bir insan formu ortaya çıkıyor.

Biz yogada hep şunu söylüyoruz; “Benim mutlu olmam için hiçbir şeye ihtiyacım yok”

“Bugün yemek yiyebilecek imkanım da olmasa mutlu olabilirim.” Çünkü mutluluk doymakla ilintili bir şey değil! Telefonum olmasa da mutlu olabilirim, benim barınacak bir yerim olmasa bile...

Bahsettiğimiz şeyler belki çok fizyolojik ihtiyaçlar, hani nerdeyse yaşamda kalmanız için alternatifinizin olmadığı durumlar. Ama bunlar olmasa bile insanın mutluluğunu etkileyecek şeyler değil bunlar. Mutluluktan kastım kendini böyle çok enerjik hissetmek canlı hissetmek değil! Hani insanın gerçek anlamda kendiyle, evrenle, doğayla barış halinde olabilmesi…

Evet belki bugün yemeğim olamayabilir ama yarın da olmayacağı anlamına gelmiyor, olasılıkları kapatmadığımız, koşulları kendi önümüze koymadığımız sürece…

Bir şeye ihtiyacın yok derken de aslında mutsuzluk için de bir şeye ihtiyacımız yok!.

Bazen de kendimizi sürekli bir şeyler olmadığı zaman mutsuz hissedebiliyoruz. Ama aslında bu da çok doğru değil. Çünkü biz ona koşullandığımız ve olmasını istediğimiz, beklediğimiz için olmadığında mutsuz olmuş oluyoruz.

Oysa ki; bir şeyin olup olmaması da bizi ilgilendirmez bir duruma geldiğinde, biz insanlar gerçek anlamda hayatı yaşamış oluyoruz.

Çok önemli projem de olabilir benim, çok önemli bir eğitime de başlayabilirim ama olmaya da bilir! Hayatımda bambaşka birşey de olabilir veya bunların hiçbirisi olmasa bile ben o evrensel bütünlüğümden ödün vermeden hala yaşayabiliyorsam gerçek bir insan olmuş oluyorum!

İstediğim şeyler olmadığında mutsuz, istediklerim olduğunda mutlu oluyorsam bu sefer hayatı koşulla bağlanmış bir insan durumuna geçiyoruz.

Yogada bir insanı seviyorsan koşulsuz sev, bir anı yaşıyorsan koşulsuz yaşa! Bir şey bekleme, sonucunda şu mu olur?! bu mu olur?! iyi mi olur?! kötü mü olur?!  diye düşünme sadece yaşa ve bırak evren zaten devamında ne olması gerekiyorsa onu oluşturacak.”

 

TimeTürk: Bisiklet de insanın kendi bedeniyle hareket ediyor. Denge gerekiyor, “önemli olan yolda olmak” felsefesini söylüyor. Sizce Yoga ve bisikletin ortak noktaları var mıdır?

 

Alper Bayraktar: “Ben de ortalama bir bisiklet kullanıcısıyım. Bence herkesin çocukken büyük tutkusudur bisiklet. Dışarıdan bakıldığında bisiklet çok basit bir şey gibi düşünülüyor. Belki biriside yoga ya baktığında aynı şeyi düşünüyor “Aman ne olacak işte iki nefes, bir iki hareket yapıyorlar” diye. Bir işin içine girmediğin zaman ne kadar detaylı ne kadar inceliği olduğunu bilemezsin.

Bisiklette mekanik bir alet olduğu için aslında kontrolün kişide olduğu bir ulaşım aracıdır. Aslında yogada hayattaki kontrolün bizim elimizde olmasını istiyor.

Bisiklet de seleye oturduğunuzda kontrol tamamen sizde. Bisiklette insanlar bedenleriyle ve hayatlarıyla bir bağ kurmaya çalışıyorlar. Gerçek bir bağ kurabildikleri zaman bisikleti dengede götürebilirler. Ama bağ kuramazsa ister istemez yolunu da kaybedebilir dengesini de kaybedebilir. Aynı şey işte hayat için de geçerli.

Hayatta kimi insan gelecek korkusu yaşıyor, kimi insanlar da duygusal hayatlarında bazı kaygılar yaşayabiliyor.

Yoga felsefesine göre bütün nesneler canlıdır. Bütün nesneler algılıyor sadece farklı bir frekansta algılıyor. Bisiklet cansız bir nesne değildir. Çünkü o da atomlardan oluşuyor, atomlar canlı olduğu ve hareket halinde olduğu için bisiklette bir canlı aslında. Biz de onu gerçek anlamda bir canlı gibi görebilirsek, düşünebilirsek belki onunla daha iyi bir bağ oluşturabiliriz. Oluşturacağımız bu bağ sayesinde bisikleti öğrenme sürecini pozitif yönde etkileyebilir ya da kullanırken daha keyif almamızı ve daha verimli zaman geçirmemizi destekleyebilir.

Aslında insan kendinin farkına varmaya başladığında bisiklet ona eşlik etmeye başlıyor. Siz kendinizi bilir ve kendinizi onun üzerinde an da tutabiliyorsanız, artık o size eşlik edecek ve siz ne yapmak istiyorsanız o da zaten onu yapacaktır.

Doğa içinde farkındalık daha fazla oluyor. Arabayla gittiğinizde birçok şeyi fark etmiyorsunuz ama bisikletle gittiğinizde rüzgarın doğanın farkına varıyorsunuz.

Bizde yogada bunu söylüyoruz zaten, insan algılamakta zorluk çekiyor. Birçok insan doğada da olsa bisiklet ve yoga kampına da gitse gerçek anlamda deneyimini yaşayamıyor olabiliyor. Çünkü zihni büyük ihtimalle o an orada olmayabiliyor. Belki döndüğünde yapılacak işler veya gelmeden önce eksik kalan şeyler aklına gelebiliyor. Biz insanın en büyük sorunu, bulunduğumuz anı kavramakta zorluk çekmemizdir. Çoğunlukla ya gelecek yada geçmişteyiz. Şimdiki zamanda keşke kalabiliyor olsak o zaman algımız çok daha yükselecek.”

 

TimeTürk: Sizce bisiklet ve yoga birbiriyle uyum sağlar mı?

 

Alper Bayraktar: “Kesinlikle uyum sağlar. Uyum sağlamaması için hiçbir etken yok. Bisiklet her insanın çocukken tanıştığı ve zaman içerisinde unuttuğu da bir şey. İstanbul gibi bir yerde bisiklet kullanabiliyor olmak çok kolay değil. Bisiklet sürerken o sürme eylemi içerisinde insan kaybolabilirse aslında çok da güzel bir odaklanma çalışması, mükemmel meditasyon çalışması yapmış olacak.

Bizim hep söylediğimiz bir şey var; illa kişi yoga yapmak zorunda değil. Kendini bulabileceği kendini iyi hissedebileceği bir şey yapabiliyor olması, belki bisiklet, belki danstır, belki yogadır, bu belki sanatın başka bir alanı, belki de hobidir bahçeyle uğraşıyor olmaktır…

Önemli olan kendiyle baş başa kalabileceği, kendini gerçek anlamda dinleyebiliyor olacağı bir ortam yaratmış olması.

Kendini dinlerken aslında doğayı dinlemiş olacak, dolayısıyla evreni dinlemiş olacak.

Bunları başarabildiği ölçüde aslında hayatı yaşamaya başlayacak.

Hayat sizi yaşamasın, siz hayatı yaşayın. Günlük hayatımızda birçok kez “Bugün de bitti ve yarın da bitecek” diyoruz ama bakıyoruz bugün bir şey yaptın mı? “Belki de bir şey yapmadım ve aslında bugün de boşa gitti. Hayat beni yaşadı, ben hayatı yaşayamadım ki.”

24 saat dediğin şey 6 saat uykuda olsa 18 saat ciddi bir zaman ve bakıldığında belki de birçok insan için “Keşke o kadar daha zamanım olsaydı ölmeden önce” diyebileceği de bir dönem. Ama boşa geçmiş olabiliyor, bir daha boşa geçiyor bir daha bir daha bu şekilde aslında hayat içerisinde aktif rol alamıyoruz.

Eğer bilinçli bir hayatın içerisinde rol almaya başlarsak o zaman zaten bir gün ne kadar uzunmuş, insan onu fark ediyor. “Ya niye bitmiyor bugün” diyebiliyor. İşte bu bilincimiz biraz daha yükselmeye başladığında bu oluyor. Diğer türlü su gibi geçmiş oluyor zaman çoğu insan için.

İnsan zihni basiti sevmiyor! Ne kadar zor ve karmaşık olursa o kadar iyi olduğunu düşünüyor. Aslında Yoga da bisiklet de çok basit ama işte biz “Daha zor bir şey var mı? Daha zor bir yoga duruşu var mı? daha zor bir yoga nefesi var mı?” hep bunu bulmaya çalışıyor çoğu insan.

Çok basit olan bir şeyi doğru yapabiliyorsa bir insan hani karmaşa ihtiyacını da kaybetmiş oluyor. Karmaşa zihnin sevdiği, basitler de ruhun sevdiği şeydir..

Bisiklete bakıldığında çok zor ve çok karmaşık değil. Basit, yalın, sade ama işte belki de o sebeple daha az tercih ediliyor. Çok karmaşık ve çok zor olsaydı belki daha da çok insan tercih edebilirdi.

 

TimeTürk: Siz bisiklet kullanmayı tavsiye eder misiniz?

 

Alper Bayraktar: “Yogada kişisel tavsiye yok. Kişi kendini iyi hissedebileceği şeyi yapmalı. Bu yoga veya bisiklet olabilir. Herkes kendi yolunu seçiyor ve ilerliyor olması önemli.

“Kendime ne iyi gelebilir?” sorusunun cevabını kendi içimizde bulmalıyız.”

 

Röportaj: Nesrin YAMAN