Yusuf Kaplan'dan sert 'laiklik' yazısı
Yusuf Kaplan, TBMM Başkanı'nın yorumundan sonra başlayan 'laiklik' tartışmalarını değerlendirdi...

Oluşturma Tarihi: 2016-04-29 07:09:04

Güncelleme Tarihi: 2016-04-29 07:09:04

Yeni Şafak Gazetesi yazarı Yusuf Kaplan, bugünkü "Laiklik, “tasma”! Özgürlükse, ayartıcı maskesi!" başlıklı yazısında TBMM Başkanı İsmail Kahraman'ın başlattığı laiklik tartışmalarını ele aldı. Ülkedeki bütün cinayetlerin laiklik adına işlendiğini, binlerce İskilipli Atıf örneğini veren Kaplan, "İyi de, laiklik ne, peki? Bu ülkenin boynuna geçirilmiş bir “tasma”, elbette ki. Türkiye'de laiklik konusunda kafamız tam anlamıyla çağdaş hurafeler çöplüğüne dönüşmüş durumda. Ne laikliğin ne olduğunu, Batı'da nasıl doğduğunu, ne tür işlevler gördüğünü; ne de Türkiye'de ne işe yaradığını biliyoruz hakkıyla!" dedi.

İşte Yusuf Kaplan'ın yazısından bir bölüm:

Önce şu yakıcı gerçeklerin altını çizmek isterim:

Bu ülkede, bütün cinayetler laiklik adına işlendi!

Binlerce İskilipli Atıf, laiklik adına ipe gönderildi!

Darbeler, laiklik adına gerçekleştirildi!

Bu toplum, "irtica tehdidi” diye diye laiklik adına dayak yedi, sindirildi!

Önce, bütün devlet ve kurumları laikleştirildi, İslâm'dan “temizlendi”; sonra da toplum.

İyi de, laiklik ne, peki? Bu ülkenin boynuna geçirilmiş bir “tasma”, elbette ki.

Türkiye'de laiklik konusunda kafamız tam anlamıyla çağdaş hurafeler çöplüğüne dönüşmüş durumda.

Ne laikliğin ne olduğunu, Batı'da nasıl doğduğunu, ne tür işlevler gördüğünü; ne de Türkiye'de ne işe yaradığını biliyoruz hakkıyla!

LAİKLİK: “MODERN PAGANİZMİN YÜKSELİŞİ”

Batı, laikleşmek zorundaydı. (Burada laiklikle sekülerliği birbirinden ayırmadığımı, din-dışı bir dünyaya işaret eden aynı paradigma'nın farklı tezahürleri olan ama esas itibariyle insanı tanrılaştıran paganlaşma sürecinin bizatihî kendisi olduğu gerçeğini hatırlatmak isterim.)

İslâm medeniyetinin geliştirdiği meydan okumaya, insanın özgür iradesini ipotek altına alan Kilise ile cevap üretebilmesi çok zordu Batı'nın.

Annales Okulu'nun son temsilcisi, yaşayan en büyük tarihçi William McNeill, 2500 yıllık Batı uygarlık tarihi tecrübesini enfes bir şekilde bir cümleyle şöyle özetler: “Batı uygarlığı ifrat / abartı ve tefrit / ayartı arasında yaşanan bir med-cezir hikâyesidir” der.

Batılılar, İslâm medeniyetinin geliştirdiği meydan okumayı durdurabilmek için, Kilise'yi yıktılar; yerine, din-dışı, pagan bir yolculuğa çıktılar. Peter Gay, 2 ciltlik nefis “The Enlightenment” başlıklı kitabında, bu laikleşme / sekülerleşme sürecini “modern paganizmin yükselişi” diye tarif eder.

LAİK DEVLET, BÜTÜN DİNLERE EŞİT MESAFEDE MİDİR?

Gelelim laiklik meselesine...

Laiklik, Türkiye'deki bütün kesimler arasında “özgürleşme”, “devletin bütün dinlere eşit mesafede durması” olarak anlaşılır.

Acaba öyle mi, gerçekten?

Muhafazakâr kesimlerin de, laik kesimlerin de laiklikten anladığı bu, işte!

Ama bu laiklik anlayışı, tam anlamıyla ezberdir, efsanedir, masaldır!

Önce Batı'da laik devlet, bütün dinlere değil, Hıristiyan kökenli “mezheplere”, Batı kökenli felsefî sistemlere, inanış biçimlerine eşit mesafededir. Batı-dışındaki bütün dinler de, düşünce sistemleri de ötekidir, ötekileştirilir, dışlanır, en azından marjinalleştirilir, periferiye itilir ve “hadım edilir”.

İslamofobi, işte bu Batı'nın eseri: İslamofobi adına, kaç devlet işgal edildi, kaç terör örgütü kuruldu ve sahaya sürüldü, değil mi?

LAİKLİK, ÖZGÜRLÜK MÜDÜR?

İkincisi, laikliğin özgürlük olduğu iddiası da tam anlamıyla efsanedir, masaldır.

Batılılar, “laikliği, uygarlığı, demokrasiyi, insan hakları” söylemlerini dillerinden düşürmüyorlar ama öte yandan da diktatörlüklerle iş tutuyorlar, istedikleri ülkeleri işgal etmekten çekinmiyorlar ve dünyaya 5 zorba devletle “orman kanunları”na göre çeki düzen veriyorlar! Öyle değil mi?

YAZININ TAMAMINI OKUMAK İÇİN TIKLAYINIZ!!!