Yeni Şafak Gazetesi yazarı Yusuf Kaplan, bugünkü "Türkiye, mazlumların umudu: İşte Batılıların korkusu bu!" başlıklı yazısında, Esed güçlerinin Suriye'nin Halep kentinde yaptığı katliamın ardından Türkiye'nin mazlumlara uzattığı elin Batı'yı rahat ettiğini belirtirken, Türkiye'ye İran konusunda da uyarılarda bulundu. Türkiye'nin, Somali'yi, seferber olup Allah'ın yardımıyla açlıktan kurtarması, ardından 4 milyon Suriyeli mazlumu bağrına basması Batılıları çıldırtmaya, Batılıların Batı ittifakının bir üyesi olmasına rağmen Türkiye'yi hedef tahtasına yatırmalarına yetti, ifadesini kullanan Kaplan, "Bu arada, dün “haydut devlet” olarak ilan ettikleri, İran'ın önünü alabildiğine açtılar. İran'ın 250 bin askerle Irak ve Suriye'de terör havası estirmesine, mazlumların kanını dökmesine imkân tanıdılar. Amaç: Türkiye ile İran'ı karşı karşıya getirmek, savaştırmak ve ardından da Türkiye'yi boğmak! Şunu aslâ unutmayalım: Osmanlı da böyle bir tuzak sonucunda Birinci Dünya Savaşı'a itilmiş ve koskoca devlet bu sürecin sonunda bitirilmişti! Fakat bunu başaramayacaklar: Türkiye basiretle gidecek; dik duracak ve bölgemizdeki tezgâhların hepsini de püskürtecek -Allah'ın izni ve keremiyle..." dedi.
İşte Yusuf Kaplan'ın yazısı:
Önce iki önemli tespit:
Osmanlı durduruldu; dünyanın dengesi bozuldu; Balkanlar, Kafkaslar hüzne boğuldu; Arap dünyası paramparça oldu.
Halep'te yaşanan vahşetin en temel ve genel nedeni, Osmanlı'nın durdurulmasıdır.
Sadece Halep'te değil, son çeyrek asırda Balkanlar'da Kafkaslar'da, bütün Arap dünyasında yaşanan katliamların, kanın, gözyaşının birincil nedeni, Osmanlı'nın tasfiye edilmesi, İslâm dünyasının yetim kalmasıdır.
OSMANLI HANGİ GEREKÇEYLE DURDURULDUYSA, TÜRKİYE DE AYNI GEREKÇEYLE KUŞATILIYOR...
İkinci altı çizilmesi ve üzerinde kafa patlatılması gereken tespit de şu: Osmanlı hangi gerekçelerle durdurulduysa, Türkiye aynı gerekçelerle hedef tahtasına yatırılıyor, kuşatılıyor, etrafı ateş çemberine çevriliyor.
Peki nedir bu yüzyıldır değişmeyen temel gerekçe?
Şudur: 1000 yıldır, Selçuk ve Osman çocukları, üç kıtanın tarihini yapıyor: Üç kıta, dünya demek zaten; dünya tarihinin yapıldığı merkez coğrafya.
Osmanlı, iki temel şey demekti dünya tarihi açısından:
Birincisi, Osmanlı adalet, asalet, ahlâk, merhamet ve feraset demekti her şeyden önce.
Batılıların bütün kıtaları ve denizleri sömürgeleştirdikleri, bütün medeniyetlerin kökünü kazıdıkları bir zaman diliminde, Osmanlı, üç kıtada insanlığın haysiyetini koruyor, adalet, hakkaniyet ve merhamet çınarı olduğunu gösteriyordu dünyaya.
Batılılar, üstelik de “özgürlükler, demokrasi, insan hakları” gibi sloganlarla dünyayı tarumar ederken, kaynaklarını yerle bir ederken; Osmanlı, asaletine yaraşır bir tevazuyla bütün medeniyetlerin üzerine oturuyor ama hiç birini yok etmeyi, kökünü kurutmayı aklının köşesinden bile geçirmiyordu.
BATILILARIN KORKUSU: TÜRKİYE'NİN YENİDEN UMUT OLMASI
1326'da Endülüs'ün başşehri Kurtuba düştüğünde Hıristiyan Batılılar, “Hıristiyan olmayanı yakarız” diyorlar; başta Müslümanlar olmak üzere Yahudileri de kitleler hâlinde katlediyorlar, sürüyorlar ya da Engizisyonlarda inanılmaz işkencelerden geçiriyorlardı.
Oysa Osmanlı 1463'te Bosna'yı kansız ve savaşsız fethetmişti ve Fatih, Bosna'da yayınladığı Eman'da, “Hıristiyanlara, Yahudilere dokunan karşısında beni / Osmanlı'yı bulur” diyordu.
İşte Batılıların korkusu buydu: Osmanlı adaletinin ve merhametinin, insanca bir dünya kurma umudunun ve ufkunun önünde sömürgeci, emperyalist Batılıların aslâ duramayacağı yakıcı gerçeğiydi bu.
O yüzden bütün güçleriyle Osmanlı'nın üzerine geldiler ve düvel-i muazzama sonunda Osmanlı'ya karşı birleşti ve Osmanlı'yı çökertti.
Unutmayalım: Osmanlı, kendiliğinden çökmemişti, çökertilmişti. Arnold Toynbee, bu gerçeği “Osmanlı çökmedi, durduruldu” diyerek özetleyecekti.
OSMANLI'NIN DA TÜRKİYE'NİN DE HEDEF TAHTASINA YATIRILMASININ İKİ TEMEL NEDENİ
Osmanlı'nın durdurulmasının iki temel nedeni vardı:
Birincisi, biraz önce de değindiğim gibi, eğer Osmanlı durdurulmasaydı, Batı uygarlığının bütün medeniyetlerin kökünü kazıyan barbarlığı bütün çıplaklığıyla anlaşılacaktı.
Bu da, Batılıların dünya üzerinde kesinkes ve mutlak hegemonya kurmalarını son derece zorlaştıracaktı. Batılıların, Osmanlı'yı durdurmalarının ikinci temel nedeni ya da gerekçesi de buydu.
Bugün işte bu iki temel gerekçe, Türkiye'nin kuşatılmasının ve karıştırılmasının iki temel nedeni yine.
Bunun somut göstergeleri artık küre ölçeğinde belirginlik kazandı: Türkiye'nin, Somali'yi, seferber olup Allah'ın yardımıyla açlıktan kurtarması, ardından 4 milyon Suriyeli mazlumu bağrına basması Batılıları çıldırtmaya, Batılıların Batı ittifakının bir üyesi olmasına rağmen Türkiye'yi hedef tahtasına yatırmalarına yetti.
Türkiye'nin ekonomik olarak büyümesi, stratejik hedeflerini medeniyet coğrafyasına enlemesine ve boylamasına genişletmesi, Batılıların bin yıllık hayaletlerinin hortlamasına ve büyük bir akıl tutulması yaşamalarına yol açtı.
O yüzden terör örgütlerini gizli ve açık şekillerde desteklediler ve Türkiye'ye karşı örgütlediler. Bu “akıl tutulması” (=”kâbus” diye okuyun siz bunu) öyle bir noktaya ulaştı ki, Türkiye'ye NATO üzerinden darbe ve işgal girişiminde bulunmaktan bile çekinmedi Batılılar.
Ve son olarak PKK'yı, Avrupa Parlamentosu'nda aldıkları bir kararla terör örgütü listesinden çıkardılar.
TÜRKİYE'Yİ İRAN'LA KAPIŞTIRMA VE BOĞMA TUZAĞINA DİKKAT!
Bu arada, dün “haydut devlet” olarak ilan ettikleri, İran'ın önünü alabildiğine açtılar. İran'ın 250 bin askerle Irak ve Suriye'de terör havası estirmesine, mazlumların kanını dökmesine imkân tanıdılar.
Amaç: Türkiye ile İran'ı karşı karşıya getirmek, savaştırmak ve ardından da Türkiye'yi boğmak!
Şunu aslâ unutmayalım: Osmanlı da böyle bir tuzak sonucunda Birinci Dünya Savaşı'a itilmiş ve koskoca devlet bu sürecin sonunda bitirilmişti!
Fakat bunu başaramayacaklar: Türkiye basiretle gidecek; dik duracak ve bölgemizdeki tezgâhların hepsini de püskürtecek -Allah'ın izni ve keremiyle...
Yine de her şeye rağmen bendeniz gerek bölgesel gerekse küresel sorunlarda Türkiye'nin zekice stratejiler geliştirmesi, tuzaklara karşı teyakkuz hâlinde olması ve adım adım mazlum dünyanın umudu olduğu gerçeğini gözler önüne sermesi gerektiğini hatırlatmak istiyorum.
Bu arada, Halep bir hafta boyunca yüzyılın en büyük soykırımlarından birine tanık oldu.
Fakat Halep'te (acımızı ve öfkemizi içimize gömerek) sergilediğimiz serinkanlı ve zekice tutum, İranlı şebbihaların, Rusların ve Esed'in askerlerinin katliamlarına rağmen bizim mazlumların umudu olduğumuzu bir kez daha gözler önüne sermemize imkân tanıdı: Başta İHH ve Kızılay olmak üzere bütün sivil toplum kuruluşlarını seferber ederek katliamı durdurduk, mazlumları Halep'ten tahliye etmeyi başardık.
Şu kesin artık: Irak'a, Suriye'ye “demokrasi, özgürlük” getireceğiz diyerek işgal eden, cehenneme çeviren Batı uygarlığının mezarı oldu Halep.
Türkiye ise, mazlumların umudu oldu bir kez daha.
Bu umudu, dik durarak ama basireti ve teyakkuzu elden bırakmayarak dalga dalga büyütme zamanı şimdi...