Zaman yazarı: Evren mi, Erdoğan mı?
Mümtazer Türköne, Türkiye'deki devlet sistemini Cumhurbaşkanı Erdoğan ve Kenan Evren üzerinden ele aldı...

Oluşturma Tarihi: 2015-05-12 07:22:27

Güncelleme Tarihi: 2015-05-12 07:22:27

Zaman Gazetesi yazarı Mümtazer Türköne, bugünkü "Evren mi, Erdoğan mı?" başlıklı yazısında 12 Eylül Askeri Darbesi'nin mimarı Kenan Evren ve Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ı karşılaştırdı. Türköne, Kenan Evren ölmesine rağmen oluşturmuş olduğu tüm devlet sisteminin halen yaşadığını, Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın işaret ederek Evren'in bıraktığı koltuğun boş kalmadığını söyledi.

İşte Mümtazer Türköne'nin o yazısından bir bölüm:

İktidar oyunu doğrudan özgürlüğümüzü, bedenimizi, hayatımızı hedef alıyor. Evren çok insanın canını aldı, ocağını söndürdü ve benim kuşağımda yıllar boyu kapanmayan yaralar açtı. Onu 12 Eylül sonrasında yaptıklarıyla hatırlayanlar öncesindeki payını gözden kaçırıyorlar. 1978 yılından itibaren birdenbire artan şiddetin ve cinayetlerin sebebi 12 Eylül'e giden yolun taşlarını döşemekti. Birçok faili meçhul cinayet ve katliam sırf 12 Eylül darbesine meşruiyet kazandırmak için işlendi. Cinayet işleyerek hükmetme geleneği 2007 yılına kadar bir siyaset tekniği olarak devam etti. Çok canlar telef oldu, çok hayatlar söndü. Hızlı bir değişim döneminde toplumun sağa sola savrulmaları sırf devlet üzerindeki iktidara gerekçe oluşturmak için tahrik edildi ve kutuplaştırılmış bir toplumun üzerine askerî vesayet düzeni inşa edildi.

Bu düzen 2007 yılında boşa düştü, 2010 yılında sona erdi. Bugün Evren'in halefleri kendi işleri ile uğraşıyorlar. Kendi işleri ülkenin dış güvenliğini sağlamaktan ibaret. Birdenbire ordunun kurumsal yapısı sağlamlaştı, savaşma ve caydırma yeteneği yükseldi. Bu arada Evren'in boşalttığı koltuk boş kalmadı.

Evren öldü, ancak onun oluşturduğu iktidar düzeni devam ediyor. YÖK'ün sadece eğitimde değil, ülkenin entelektüel kapasitesi üzerindeki daha da ağırlaşmış olan yükü bu devamlılığın en önemli sembollerinden biri. Türkiye hâlâ Evren'in anayasası ile yönetiliyor. Yine Evren'in icadı olan yüzde 10'luk seçim barajı, siyaseti kontrol etme aracı olarak o koltuğun yeni sahipleri tarafından kullanılıyor. Millî Güvenlik Kurulu askerî ağırlığını kaybetse bile, başında Kenan Evren'in bulunduğu yıllardaki işlerle meşgul oluyor.

Dün devletin derinlerine çöreklenmiş silahlı çeteler eliyle âleme nizam verilirdi, şimdilerde para ve devletin ekonomik iktidar araçları kullanılıyor. Ahmet Takan'ın dün Yeni Çağ'daki yazısı, doğrudan son MGK toplantısından alınma iktibaslarla bu aracın nasıl seferber edildiğini gözler önüne seriyor. Sivil toplum örgütleri, ancak 12 Eylül sonrası ilk iki yılda rastlayacağınız türden “devlet düşmanı” haline geliyor. İnanılmaz bir şey: İktidara yakın olanları abad edecek, muhalif olanların da ocağına incir ağacı dikecek kararlar MGK'ya getiriliyor. Neden? Otoriter-keyfî yönetime ancak güvenlik gerekleri yasal zırh giydirilebilir. Millî güvenliğimiz için tehdit oluşturan bir şirket veya derneğin MGK kararından sonra hali nice olur? Size muhalif olanları toptan vatan haini ilan etmeniz yeterli. Yeni Şafak'ta Erdoğan'ın itibarlı gazetecisi Karagül'ün, İktidara yeteri kadar destek vermediği “değerlendirilen” Aydın Doğan'ı “dış tehdit” olarak ilan etmesi tam da MGK toplantısına tesadüf etmedi mi? Ayrıca devlet bürokrasisinin en organize, kalabalık ve etkili kısmını oluşturan askerler sadece MGK üzerinden bu otokratik yönetimin bir aparatı haline getirilebilir. Erdoğan'ın ısrarla her MGK toplantısında gündeme getirdiği Kırmızı Başlıklı Kitap masalı, bu ihtiyacın ürünü. Bu propaganda ısrarı, askerin “paralel cadı avı”na dahil olmayı reddettiğini göstermiyor mu?

YAZININ TAMAMINI OKUMAK İÇİN TIKLAYINIZ!!!