Madem hiçbir şey bilmiyorsun…
Gün be gün büyüyen gürültüyle sesi boğulan bir hikayemiz var seninle. Bu yüzden ertelediğimiz ve ama kaçınılmazlaşan bu konuşmayı yapmalıyız. Bildiğin şeylerden konuşalım önce.
Hatırlasana ben sana kız kardeşimin gitmek istediği Liseden bahsediyordum, geçen sene kaç puanla kapattıklarından. Annemin son zamanlarda sürekli ağladığından, babamın saçlarında git gide çoğalan aklardan…
Sen güzel şeyler olacağını söylüyordun sürekli ,sabretmeli, dua etmeli diyordun. Ben bu günden bahsediyordum sen gelecekten haber veren ve dünyaya küresinden bakan bir cadı gibiydin.
Eğer bir ortak payda üzerinde uzlaşamazsak emniyetin tadını unutacaktık, risk aldım ve güvendim sana. Oysa iradesini yitirmiş insana güvenilmezdi. Çünkü kölelerin hukuku hür insanlarınkinden farklıydı.
Toplumsal düzen “nefret”in karanlık kaosuna yenik düşmemeli demiştim. Ama gözlerinde yakaladığım nefretin seni ne kadar insanlıktan düşürebileceğini tahmin etmemiştim. Biliyor musun korkmuyorum senden, çünkü biliyorum nefretin tırtıl halidir korku. Seni bu korkuların mahvetti üstelik.
Bana “böyle olacağını bilemezdim, darbe yapacaklarını, sivil insanları öldüreceklerini nerden bilebilirdim?” diye yazmışsın. Senden korkmuyorum ancak sana güvenmiyorum da, çünkü gölgelerde yaşayan ve saklanan bu düşmanlığın insan yaşamına önem vereceğine nasıl inanırsın!
Sana hayallerimden bahsetmiştim, çocuklarıma mutlaka Kürtçe öğretmeliyim demiştim. Mem û Zîn'î bilmeli kızım onbeş yaşına geldiğinde... Gülmüştün sen de, fısır fısır ettiğin bedduaların tutacağından o kadar eminmişsin ki. Senin sanal ve kışkırtılmış Erdoğan nefretin benim hayallerimden çok daha büyükmüş meğer.
Ben dostluğumuza halel gelmesin diye sürekli didiştiğimiz konuları bir kenara bırakalım dedikçe, sen lafını sakınmaz düşmanlığınla nefretin dozunu arttırıyordun. O gün aşırı dozdan ölmeliydin benim için, kalktım zorla yaşattım seni, o nefretinle.
Suçun bireyselliğinden, bir karıncayı bile incitmediğinden bahsettin telefonda. Gerçekten bu kadar ‘ahmak' mısın ? Bütün iyi niyetimi şırıngayla çektin bedenimden, bana daha nasıl kötülük yapabilirsin ki? Hala oynuyorsun bana, oysa açık açık söyle hadi :
Önce çok inanıyorsun onlara, sonra ne olursa olsun kötü bir şeyi konduramıyorsun, kondurmaya başladığında ise artık iş işten geçmiş, boğazına kadar batmış oluyorsun. Çıkamayasın diye kaç koldan bağlamış oluyorlar biliyor musun….de. Çünkü daha anlaşılır.
Müslümanlarda ne büyük travma yarattı bu durum görmüyor musun?
Bütün iyi kelimelerim iğfal edilmiş ve bir yol kenarına atılmış; imam, hoca, abla,abi, hizmet,himmet,cemaat…. Ben şimdi dilimin ucuna gelince acı biber değmiş gibi acıtan bu kelimeleri nasıl tutarım sözlüğümde. Lugat gitti, namus gitti. Şimdi tüm “ama”larını al ve git, çünkü kardeşinin sırtına saplanmış bir hançerdir artık o ‘ama'. Yanlış tarafta durarak bana ihanet ettin, çünkü silah bana çevrildiğinde sen benim yanımda değildin.
Şimdi bilmiyordum deme artık, bilseydim hiç durur muydum deme. Frankastein'i öldürmekten bahsettiğimde ellerinle büyüttüğün puta kıyamadın, kıramadın. Bu övgülerle, itaatle büyüttüğün Drakula bizi öldürecek dediğimde gece ayinlerine kalkıp ezberlettiği büyülü sözleri tekrarladın.
Şimdi hiç birşey bilmediğini söylüyorsun ya, en çok da bu yüzden git. Hiç bir şey bilmeyenler örgütündeki bugünkü ezberin: “bilmiyorum”. Ne sorarlarsa sorsunlar cevabın bu. Ne biliyorsun mesela?
Senden nefret etmiyorum, çünkü senden korkmuyorum. Oysa seni korkularından vurdular, eşinden ayrılma korkundan, çocuğunu kaybetme korkundan, işini kaybetme korkundan, itibarını kaybetme korkundan… Risk alıp tavır alamadın.
Devlet seni nasıl cezalandırır bilmiyorum ama ben seni nefret etmeyecek ve korkmayacak kadar uzağımda tutarak cezalandırıyorum. Güvenilmez biri olarak görülmek en büyük cezadır sana.
Bana da en büyük derstir bu; içimde kendi elimle bir put yapmaya kalkarsam bir gün , o puta ne kadar sevimli isimler bulursam bulayım putperest olacağımı gördüm. Kabenin etrafında dolanmaktan içindeki putları kırmaya fırsat bulamamışların hazin sonunu gördüm ben, daha büyük ders mi olur?
Sen -hâlâ- o gece öğrendin tüm olan biteni, yoksa hiçbir şey bilmiyordun değil mi?